Çevreci Yağları Kullanmanın Avantajları Nelerdir?

Biyolojik olarak parçalanabilir (biyoçözünür/biyobozunur), biyo-bazlı, çevre dostu, yenilenebilir, toksik olmayan, green vb. bu sözcükler, endüstrinin yeni trendleri, madeni yağ üreticileri ve distribütörleri için güçlü satış araçlarıdır. Ancak bazen “yanıltıcı” da olabilecekleri için terim açıklamalarının iyi bilinmesi gerekir.

Paylaş

Mevzuata uygunluğun yanı sıra, bu son çevreci girişimin nedenlerinden biri; çevre açısından “daha güvenli ürünler” kullanmaya yönelik, artan farkındalık ve taleptir. Petrol kaynaklı maden stoklarının sınırlı kaynaklara sahip olması da alternatif/yenilenebilir kaynak bulma ihtiyacını beraberinde getirmiştir.

Çevre güvenliği için evrensel olarak kabul edilmiş bir tanım bulunmamakla birlikte, çevrenin güvenliği hesaba katılırken, “biyobozunurluk”, “eko-toksisite”, “biyobirikimler” ve “yenilenebilirlik” gibi faktörler dikkate alınır. Yağlayıcılar ise petrol bazlı olmaları nedeniyle, çevre açısından endişe verici olarak sınıflandırılmıştır. Endüstriyel yağlayıcılar geçmişte, büyük miktarlarda sorumsuzca kullanılarak, döküldüğü ya da kaza sonucu çevreye atılmış olduğu için günümüzde acil müdahale gerektiren ciddi bir çevresel soruna dönüşmüştür.

Madeni endüstriyel yağlar, çevre güvenliği açısından incelendiğinde iki temel yaklaşım dikkati çeker:

  1. Yağlayıcıların, çevreye atılmasını ortadan kaldırmanın yollarını bulmak.
  2. Tarım, ormancılık, belediyeler, madencilik, denizcilik vb. sektörlerde çevreye duyarlı uygulamalarda, çevreye zararsız ürünler kullanmak.

 

Ancak çevre açısından güvenli ürünleri ölçmek/değerlendirmek için endüstride dolaşan farklı terimler, iyi tanımlanmamıştır ve bu terimlerin daha iyi anlaşılması gerekir.

Aşağıda bu terimlerin açıklamaları yer alıyor.

BİODEGRADABLE/ biyolojik olarak parçalanabilir

Biyolojik olarak parçalanabilir; bir maddenin (konumuz için “yağlayıcıların”), mikroorganizmaların/bakterilerin varlığında, kimyasal bozunmasını/çözünmesini ifade eder. Endüstride biyobozunurluğun/biyoçözünürlüğün en makul tanımlarından biri, biyolojik çözünmeyi “bozunma derecesini, zamanın ve test metodolojisinin bir işlevi” olarak tanımlayan ASTM D6064’te bulunur.

Biyobozunurluk (biyoçözünürlük) için genel olarak kullanılan iki ölçüm vardır:

  1. Karbon-hidrojen bağının indirgenmesi olarak ölçülen, birincil bozunma: Yağ parçalanma yüzdesinin, doğrudan ölçümüne karşılık gelen, kızılötesi spektroskopi (IR) ile belirlenir. Bu bozulmayı ölçmenin en yaygın kullanılan yolu, 21 gün boyunca yürütülen Koordinasyon Avrupa Konseyi (CEC) L-33-93 test yöntemidir.
  2. Nihai biyobozunurluk olarak bilinen, ikincil bozunma: 28 günlük sürede bozunma süreci boyunca, karbondioksitin evrimi ölçülür. Bu bozulmayı belirlemek için kullanılan en yaygın yöntem, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) 301B/ASTM D5864’tür.

 

Bir yağlayıcıyı, biyolojik olarak parçalanabilir olarak nitelendirmek için kriter, biyolojik olarak parçalanabilirliğinin CEC L-33-93 yöntemine göre, yüzde 80’den fazla veya OECD 301B yöntemine göre, yüzde 60’tan fazla olmasıdır.

İlgili Ürünler:

HUSKEY Hi-Lo Serisi Yağlar

HUSKEY 15A14 Serisi Yağlar

HUSKEY Biobase Yağlayıcı Sprey

 

BIOBASE / Biyo-bazlı

Biyo-bazlı, Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya atılan ve yenilenebilir ürünlerin, sebze/bitki/hayvan bazlı malzemelerden türetilmesi gerekliliğine dayanan bir terimdir.

Endüstri veya düzenleyici kurum (USDA), bir formülasyonda yüzde 50 veya daha fazla biyo-bazlı malzeme kullanımının, bir ürünün biyo-bazlı olarak kabul edilmesini sağlayabileceğini belirledi.

Bu nedenle, biyo-esaslı yağlayıcıların kabul gören tanımı, çoğunlukla yenilenebilir ve biyolojik olarak parçalanabilen baz stoklarla formüle edilen ürünler olacaktır.

Örneğin, gres koyulaştırıcı bileşenlerin yapımında kullanılan yağ asitleri, biyolojik olarak parçalanabilir olmasalar da, biyo-bazlı olarak nitelendirilir. Bu nedenle, biyo bazlı ürünler mutlaka yüzde 100 biyolojik olarak parçalanabilir olmayabilir, ancak tarımsal bazlı ve yenilenebilir olmalıdır.

İlgili Ürünler:

HUSKEY Biobase Yağlayıcı Sprey

 

GREEN

“Çevre dostu” olmanın eşanlamlısı olan “green” (Türkçesi “yeşil” olmakla birlikte, green kelimesi, yağlayıcı renginin yeşil olduğu anlamına gelmez), muhtemelen endüstrideki en çekici terimlerden biridir, ancak çoğu zaman yanıltıcı olabilir.

“Bitkisel yağ bazlı” bile olmayan bazı ürünler, yine de “çevre dostu yağlayıcılar” olarak pazarlanabilir.

Bu tür yağlayıcılar, ağır metaller ve diğer potansiyel toksik bileşenler içermese de, biyolojik olarak parçalanamazlar. Sonuç olarak, bu tür ürünleri seçerken dikkatli olmak ve green’in (çevre dostu) mutlaka biyolojik olarak parçalanabilir anlamına gelmediğinin farkında olmak önemlidir. Sadece yeşil renk olması veya ağır metal içermemesi, bir ürünü gerçek anlamda çevreci yapmaz.

Bir ürünü gerçek anlamda çevreci yapan, “biyolojik olarak parçalanabilir olması” veya “yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi”dir.

Teorik olarak çevre açısından güvenli ürünler; toksik olmayan, hızla ve doğal olarak bozulan ve yenilenebilir kaynaklara dayalı ürünlerdir. Bu yağlayıcılar, çoğunlukla yenilenebilir/bitkisel yağlarla formüle edilmiş, kolaylıkla biyolojik olarak parçalanabilen, ağır metaller ve diğer toksik bileşenler/yan ürünler içermeyen ürünlerdir.

İlgili Ürünler:

HUSKEY Ecolube EP2 Gresi

 

ÇEVRECİ ÜRÜNLERİN “PERFORMANS AVANTAJLARI” ve “DEZAVANTAJLARI” NELERDİR?

Çevre açısından güvenli ürünler belirli performans avantajları sunar. Bitkisel yağlarla formüle edildiğinde, yağlayıcılar daha iyi kayganlık sergiler, bu da azaltılmış sürtünme ve aşınma, yüksek viskozite indeksi ve gelişmiş güvenlik için yüksek parlama noktaları anlamına gelir.

 

Bu tür ürünlerle ilişkili doğal dezavantajlar arasında, düşük oksidasyon ve termal stabilitenin bir sonucu olarak sınırlı yüksek sıcaklık kapasiteleri, daha yüksek akma noktaları nedeniyle sınırlı düşük sıcaklık uygulanabilirliği ve sıfırın altındaki sıcaklıklarda zayıf pompalanabilirlik nitelikleri yer alır. Bu yağlayıcıların, oksijen varlığında zamanla bozunması beklendiğinden, raf ömürleri de sınırlıdır ve mineral/sentetik yağlarla kıyaslanamaz.

 

BİTKİSEL YAĞ BAZLI GRESLERE GEÇİŞ YAPILIRKEN, NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?

Bitkisel yağ bazlı greslere geçiş yapılırken; bitkisel yağ bazlı gresin, mineral veya sentetik yağ bazlı gresler ile uyumlu olup olmadığına bakmak gerekir.

Çünkü son araştırmalar, bazı bitkisel yağ bazlı greslerin; bitkisel yağlar ve petrol yağları arasındaki kimyasal farklılıklar nedeniyle, mineral yağ bazlı greslerle uyumsuz olduğunu göstermektedir.

Bitkisel yağ bazlı, çevre dostu yağlayıcıları seçiyorsanız, aslında 2 hedefiniz vardır; biri “çevre güvenliği”, diğeri ise “petrol bazlı stoklara alternatif arayışı. Bu yağlayıcıların geleceği de büyük ölçüde, dezavantajlarının nasıl üstesinden gelineceği, aynı zamanda da fiyat açısından nasıl rekabetçi olabileceğine bağlıdır.

 

“KARBON AYAKİZİ” NEDİR?

Küresel iklim değişimi ile iyice görünür hale gelen “ekolojik kriz”, pek çok politika aracını gündeme getirdi. Bunlardan en önemlisi, 2016 yılında -kabulünün üzerinden 1 yıl geçmeden yürürlüğe giren- İLK KÜRESEL ANLAŞMA, Paris Anlaşması’dır. 2020 sonrası için ilk kez küresel ölçekte bütün ülkeler, SERA GAZI EMİSYON AZALTIMI taahhüdünde bulunmuşlardır.

Paris Anlaşması’nın bir uzantısı olan ve endüstrinin yeni YEŞİL DEVRİMİ olarak nitelendirilen Avrupa Yeşil Mutabakatı (The Green Deal) ise, Avrupa iklimini 2050 yılında nötr hale getirmeyi hedefleyen, Avrupa Komisyonu tarafından yürütülen, bir dizi politika girişimidir. Bu söylemin altyapısında karbon ayak izi (Carbon Footprint) bulunmaktadır. Karbon ayak izi, kişinin, kurumun, ürünün veya endüstriyel bir tesisin doğaya saldığı sera gazı (karbondioksit emisyon) miktarıdır.

Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde, vergi mekanizması düzenlemesi de yapılarak, “Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM)”, Avrupa Birliği (AB) tüzüğü olarak açıklanmıştır.

Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM), Avrupa Birliği sınırları dahilinde, ticari malların üretimi esnasında oluşan karbon maliyetlerine eşdeğer bir maliyetin, Avrupa Birliği ülkelerine ithal edilen mallara da uygulanmasına ilişkin düzenleyici bir sistemdir. Bu düzenleme özellikle, üretim sırasında yoğun sera gazı emisyonu gerçekleştiren sektörlere odaklanıyor (Enerji yoğun bu 5 sektör; -demir çelik, alüminyum, çimento, gübre ve elektriktir) ve bu sektörlerde karbon emisyonunun düşürülmesine yönelik düzenleme ve fiyatlandırmayı amaçlıyor.

SKDM, 1 Ocak 2023 ile başlayarak 3 yıllık geçiş dönemini kapsar. 1 Ocak 2026 itibarıyla tam uygulamaya geçiş planlanmıştır. Geçiş dönemi boyunca ilgili sektörlerin SKDM beyannamesi vermesi gerekir. Bu beyanname, AB’ye ithal edilen ürünler için doğrudan sera gazı emisyonlarının hesabını kapsayacaktır.

Karbon maliyetleri şu an ton başına yaklaşık 60 €’dur. Belirlenen sektörler maliyet avantajı sağlamak için bir an önce ürün başına ortaya çıkan sera gazı miktarları takip etmeli ve raporlamalıdır.

Kurumsal karbon ayak izinizi ISO 14064 Standartı’na uygun olarak hesaplayabilir, bağımsız kuruluşlar aracılığıyla doğrulanmasını sağlayabilirsiniz. Emisyon azaltımı, hem şirketinize yapılan bir yatırımdır, markanıza olumlu imaj sağlar; hem de çevre için iyi bir yatırımdır.

Oilsan

Oilsan

Diğer Yazılar